Türkiye’nin kırsal kesimlerinde yer alan ve çoğu nüfusunun sağır ve dilsiz olduğu bildirilen bir mahalle, son yıllarda doğumlarda görülen engellilik oranı ile sosyal medyanın gündemine oturdu. Özellikle yeni doğan bebeklerin, doğuştan gelen sağır ve dilsiz olarak dünyaya gelmeleri, aileler arasında büyük bir kaygı ve endişe yaratırken, konunun çözümü için devlet yetkililerinin harekete geçmesi gerektiği düşünülüyor. Mahallede yaşayanlar, bu durumu "kader" olarak nitelendirmekten ziyade, çevresel faktörler, genetik nedenler ve sağlık sistemindeki eksiklikler ile ilişkilendiriyorlar.
Mahallede yaşayan aileler, özellikle son yıllarda doğum yapan kadınların büyük bir kısmının sağır ve dilsiz çocuklar dünyaya getirdiğini belirtiyor. Çocukların sadece %20’sinin sağlıklı bir şekilde doğduğuna dikkat çeken mahalle muhtarı, bölgedeki hastanelerde yeterli sağlık hizmeti verilmediğini ve doğum öncesi kontrollerin ihmal edildiğini vurguladı. Mahallede yaşanan bu durumun ardında yatan birçok neden bulunuyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel etkenler ve yüksek oranda tütün kullanımı da bu sorunun temel sebepleri arasında sayılabilir.
Uzmanlar, doğuştan gelen sağır ve dilsizliğin, birçok durumda biyolojik ve çevresel faktörlerin birleşimiyle oluştuğunu belirtiyor. Hamile kadınların sağlığını etkileyen, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar da bu durumun nedenleri arasında. Ayrıca, genetik yatkınlık nedeniyle bazı ailelerde sağır ve dilsiz çocuk doğma olasılığı daha yüksek olabiliyor. Bu noktada, genetik danışmanlık ve daha etkili sağlık politikalarının önemi tartışılıyor.
Mahalle sakini Fatma Yılmaz, "Ben de iki çocuğumu sağır ve dilsiz olarak doğurdum, bu benim için yıkım oldu," diyerek yaşadığı acıyı paylaşıyor. Diğer aileler ise benzer hikayeler anlatıyor. Çocuklarının sağlıklı olmasını isteyen ebeveynler, bu durumun nedenlerine dair net bir açıklama bulamadıkları için büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Mahallede düzenlenen bir toplantıda, aileler yerel yönetimden ve sağlık kuruluşlarından acil tedbirler alınmasını talep ettiler. "Devlet bize yardımcı olmalı, çocuklarımızın geleceği için mücadele etmek zorundayız," diyen bir baba, durumu değiştirmenin gerekliliğine dikkat çekti.
Mahalledeki ebeveynler, çocuklarının eğitim ve sosyal hayatlarında karşılaşacakları zorlukları da düşünüyorlar. Sağır ve dilsiz çocukların eğitim alabileceği özel okulların yetersizliği, ailelerin büyük bir kaygı kaynağı. Bu durum, çocukların sosyal entegrasyonlarını da zorlaştırıyor. "Çocuklarımızın sesi olmaya çalışıyoruz," diyen bir anne, özel eğitim imkanlarının artırılması gerektiğini belirtti.
Bu mahalledeki durum, sadece ailelerin değil, toplumun her kesiminin dikkatini çekmesi gereken bir sorun. Yetersiz sağlık hizmetlerinin yanı sıra, eğitimin ve bilinçlenmenin artırılması, bu sorunun çözümünde kritik bir rol oynayabilir. Mahallede yapılacak araştırmalar ve sağlık taramaları, sorunun kökenlerine inilmesine yardımcı olacaktır. İlgili tüm tarafların iş birliğiyle, çocukların sağlık durumlarının iyileştirilmesi ve ailelerin yaşam kalitesinin artırılması mümkün görünüyor.
Sonuç olarak, bu mahalledeki durum, sosyal adaletin sağlanması ve eğitim ile sağlık sisteminin güçlendirilmesi açısından önemli bir örnek teşkil ediyor. Toplum olarak, bu tür sorunlarla daha etkin bir şekilde başa çıkmak ve insanları bilinçlendirmek adına harekete geçmek gerekiyor. Türkiye’nin dört bir yanında benzer sorunlarla karşılaşan ailelere destek olmak, toplumun genel sağlığı ve mutluluğu açısından büyük bir önem taşıyor. Her bireyin sesi ve hakları olduğu unutulmamalı; bu nedenle, engellilik durumlarının önlenmesi ve sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi için gereken adımlar bir an önce atılmalıdır.